KUR'ANI KERİM'İN TÜRKÇE MEALİ ALİSİ VE TEFSİRİ
  95-ET-TIN SURESİ
 
95-ET-TIN SURESİ
 
Bu mübarek sûre "El-Burûc" sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. Sekiz âyet-i kerîmeyi içermektedir. İlk âyetinde "Tin İncir" denilen bir mühim
kudret eserine yemîn edildiği için kendisine böyle "Tin Suresi" adı verilmiştir. Bundan evvelki inşirah sûresinde yaratıkların en efdalı olan Peygamberimizin yüce şanı
bildirilmiş. Bu sûrede de bütün insanlığın muhtelif hâllerine ve istikbâllerine işaret buyrulduğu için bu iki sûre-i celîle arasında güzel bir münâsebet vardır.
 
 
1. Andolsun Tîn'e, ve Zeytûn'e.
1. Bu mübarek sûre, dört mühim kudret eserine yemîn suretiyle insanlığın nazarı dikkatini çekiyor. İnsanlardan kimlerin en fazla sükûta mahkûm bulunduklarını ve kimlerin de sonsuz nimetlere aday olduklarını haber veriyor. Allah'ın dininin yalanlanamayacağını ve Cenab-ı Hak'kın bütün kâinat üzerindeki hâkimiyetini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: (Andolsun Tîn'e ve zeytûn'e.) Tîn'den maksat, ya lügat mânâsı olan incirden ibarettir veya bir beldeden ibarettir. İncir olduğuna göre bu yemîn ile incirin pek fâideli bir kudret eseri olduğuna dikkatler çekilmiş oluyor. Çünkü: İncir, pek fâideli bir nimettir, insanlar bundan çok istifâde etmektedirler, incir, hem bir gıdadır, hem de bir meyvedir. Hem de bir ilaçtır.
Doktorlar diyorlar ki: İncir, hoş ve hazmı kolay bir yiyecektir. Midede oturup kalmaz, dışarı çıkmayı kolaylaştırır, cilt üzerindeki deliklerden terlemekle ve damla damla hâlinde çıkar, balgamı azaltır, basuru keser, bedeni temizler, diğer bâzı hastalıkları giderir.
Zeytüne gelince; o da mübarek bir ağacın pek bol bir meyvesidir. Mühim bir gıda teşkil eder, kendisinden fâideli bir yağ çıkarılır, ağzı hoş bir hâle getirir, diş kirini giderir, insanların ekonomilerine katkıda bulunur, işte bunların bu pek ehemmiyetine işaret içindir ki: Kendilerine yemîn edilmiş, bunlara insanların nazarı dikkati çekilmiştir.
Yahut Tîn ile incirden maksat, arz-ı mukaddesedeki iki şerefli dağdan ibarettir. Bunlara Süryânî lisânında: Turitina, Turi Zinya deniliyor.
Bunlar, bâzı Peygamberlerin birer makamı sayılmaktadır. Çünkü: Tîn dağı civarında Hz. İsâ dünyaya gelmiş. Zeytin dağı civarında da diğer bâzı Peygamberler, şeref vermişlerdir. Nitekim Mekke-i Mükerreme'ye de bizim Peygamberimiz şeref vermiştir. Binaenaleyh bunlara yemîn ile de bu yerlerin tarihi önemine değinilmiş ayrıca. Peygamberlere saygı gösterilerek onların yüksek derecelerine işaret buyrulmuştur.
 
 
2. Ve Sîna dağına.
2. (Ve Sîna) Denilen mevzî (dağına...) da andolsun ki, o da Musa Aleyhisselâm'ın Cenab-ı Hak'ka münacatta bulunduğu ve kendisine ilâhî hitabın yöneldiği bir mübarek dağdır. Bir mukaddes yer olan Şam'da bulunmaktadır. Tevrat kitabının da Sîna mahallinde inmiş olduğu rivayet olunuyor.
 
 
3. Ve bu emîn olan beldeye.
3.       (Ve bu emîn olan beldeye) de andolsun ki: Burası da, Resûl-i Ekrem'in içinde doğmuş olduğu Mekke-i Mükerreme şehridir. Peygamber Efendimizin gelişiyle de ayrıca şereflenmiştir ve kendi sahası her türlü tecâvüzlerden emîn bulunmaktadır. O mübarek şehre gerek câhiliye devrinde ve gerek İslâmiyet'in ortaya çıkışı ve yayılmasından sonra gelen insanlar, dâima emîn bir hâlde bulunmuşlardır. Onun dairesindeki hayvanlara, ağaçlara da tecâvüz edilmesi caiz bulunmamıştır. İşte bu mübarek beldeye yemîn edilmesi de onun öyle kudsiyetine ve bir feyz ve bereket mahalli olduğuna işaret etmektedir. Yüce Yaratıcı, o yeminlerin cevabını, yâni: Kendisi için yemîn edilen şeyi şöylece beyan buyuruyor.
 
 
4. Muhakkak ki: Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
4.    (Muhakkak ki: Biz, insanı) O hususi nev'i (en güzel bir biçimde) en mükemmel bir şekil ve surette (yarattık.) bir çok kabiliyetlere eriştirdik. Evet.. İnsanlar, haddizatında pek üstün bir mahiyette yaratılmışlardır, kudrete ve irâdeye mâliktirler, ilk ve hikmet tahsiline kabiliyetlidirler, görür, işitir ve konuşurlar, böyle fâideli sıfatlara sahiptirler.
"Takvim", biçim, suret, bir şeyi lâyık olduğu bir şekilde yapmak demektir, günleri, mevsimleri gösteren cetvele de takvim denilir.
 
 
5. Sonra da onu aşağıların en aşağısına döndürdük.
5.    (Sonra onu) O insanların bir kısım fertlerini yaratılış gereğine, varoluş gayesine muhalif hareket ettiğinden dolayı (aşağıların en aşağısına döndürdük.) yâni: İnsanların bir kısmı; insanlık şerefini kaybetmiş, kulluk vazifesini yerine getirmekten kaçınmış, hayvani bir hayatın esiri olmuş, gayr-ı meşru zekv ve sefaya dalmış olduğu için en bayağı bir mahlûk kesilmiş, artık cehenneme lâyık bulunmuştur. Cehennem ehli ise her aşağı kimseden daha aşağıdır, elbette ki, akıl ve fikrini güzelce kullanmayan, yaradılışındaki hikmeti, gayeyi düşünmeyen, maddî zevk ve sefaya esir olan, ahlâkı temizliğe muhalif harekette bulunan her hangi bir şahıs, insanlık şerefini zayi etmiş, en âdi bir mahlûktan ibaret bulunmuş olur.
 
 
6. Ancak o kimseler ki: İman ettiler ve sâlih sâlih amellerde bu-lundular, artık onlar için kesilmeyecek bir mükâfat vardır.
6.    (Ancak o kimseler ki: imân ettiler) Kalplerini imân nuru ile aydınlatmaya muvaffak oldular (ve sâlih sâlih amellerde bulundular) kendilerine yönelen dinî vazifeleri, namaz, oruç, zekât gibi farizeleri yerine getirmeye çalıştılar, (artık onlar için kesilmeyecek) ebedî (bir mükâfat vardır.) onlar, istikbâllerini temin etmiş, uhrevî selâmet ve saadete nail bulunmuş zâtlardır. İşte yaratılış gayesini düşünen, kulluk vazifelerini yapmaya çalışan gerçek aydın, mütefekkir zâtların akıbetleri böyle güvenilirdir.
 
 
7. O halde seni din hususunda bundan sonra kim yalanlayabilir?.
7. (O hâlde) O kadar deliller, kudret eserleri meydanda iken artık (seni) ey Son Peygamber!, (din hususunda) Ahrette herkesin lâyık olduğu cezaya kavuşacağına dair ihtardan dolayı (kim yalanlayabilir?.) Elbette ki: Kimsenin yalanlamaya selâhiyeti olamaz.
Diğer bir görüşe göre de ey âhiret hayatını inkâr eden insan!. Öldükten sonra dirilme ve ceza hususunda bu kadar açık deliller, kat'î beyanlar mevcut iken artık hangi câhilce bir düşüncedir ki: Seni o âhiret hayatını ve cezasını yalanlamaya sevk etmiş oluyor?. Sen hiç Allah'ın kudret ve hâkimiyetini düşünmez misin?.
 
 
8. Allah -Teâlâ- hâkimlerin en hâkimi değil midir?.
8.    Bir kere güzelce düşünmeli... (Allah) O Yüce Yaratıcı (Hâkimlerin en hâkimi değil midir?.) bütün dikkatlere çarpan yaratılış eserleri, o yüce Yaratıcının ne kadar hikmet ve yüce takdîr ve idare sahibi olduğunu göstermektedir. Elbette ki:
Müminlerin      lehine, inkarcıların da aleyhine ilâhî hükmü tecellî edecektir. Artık her insan için lâzımdır ki: Kendi istikbâlini düşünsün, kendi selâmetini temin edecek hareketlere devam etsin, Allah katında mes'uliyet gerektiren şeylerden kaçınsın, Cenab-ı Hak'kın koruma ve himayesine sığınsın.
Bir        hâdis-i şerif şu mealdedir: Her kim Et-Tîn sûresini sonuna kadar okursa şöyle desin: ' Evet: Ben de onun üzeri şahitlik edenlerdenim" Allah - ü Teâlâ Hazretleri, bizleri güzel itikattan ayırmasın. Amin..
 
  Bugün 6 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol