KUR'ANI KERİM'İN TÜRKÇE MEALİ ALİSİ VE TEFSİRİ
  82-EL-İNFİTÂR SÛRESİ
 
82-EL-İNFİTÂR SÛRESİ
 
Bu mübarek sûre, "Nâziât" sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. On dokuz âyet-i kerîmeyi içermektedir. İlk âyetinde İnfitârı, yâni: Göğün yarılacağım bildirdiği için kendisine bu ad verilmiştir. Bu Sûrede kıyametin vukuunda ne kadar mühim hâdiselerin meydana geleceği bildirildiği için kendisinden evvelki "Tekvir" süresiyle aralarında büyük bir irtibat vardır.
Bu süre-i celîlenin başlıca içeriği, şunlardır.
1. Kıyametin durumunu, büyüklüğünü tavsif etmek ve insanların gafletlerini, yalanlamalarını teşhîr etmek.
2. İnsanların bütün amellerinin melekler tarafından tespit edildiğini ihtar etmek.
3. Kıyamette insanların iki kısma ayrılıp bir kısmının Cennete, diğer bir kısmının da Cehenneme sevk edileceğini beyan etmek.
 
1. Gök yüzü yarıldığı vakit.
1.       Bu mübarek âyetler, kıyamet alâmetlerinin mühim bir kısmını bildiriyor. İnsanın fiillerinin melekler tarafından yazılmakta olduğunu haber vererek insanları uyanmaya davet buyuruyor. Şöyle ki: (Göğün yarıldığı vakit.) Öyle yüksek gök tabakası, meleklerin inmeleri için açıldığı zaman, öyle harikulade bir hâdise meydana geleceği gün..
"İnf it ar": İnşikâk, yâni yarılmak demektir.
 
 
2. Ve yıldızlar dökülüp dağıldığı vakit.
2.       (Ve) Büyük, küçük (yıldızlar) dağınık bir şekilde (dökülüp dağıldığı vakit..) Yâni: Yok oldukları zaman, yıldızların böyle yok olmaları, bir istiarei tasrihiyye (bir benzetmeden, benzeyenin kaldırılmasıyla yapılan istiare) veya mekniyye (kendisine benzetilenin kaldırılmasıyla yapılan istiare) yoluyla bağları çözülüp dağları cevherlere tesbîh edilmiştir.
"İntişar" dağılmak, ve saçılmak manasınadır.
 
 
3. Ve denizler kaynayıp aktığı vakit.
3. (Ve) Yeryüzündeki bütün (denizlerin kaynayıp aktığı vakit..) Aralarındaki engeller bertaraf olup tatlısı da, acısı da birbirine karıştıkları ve bir müddet yeryüzünü kapladıkları zaman.
"Tefcir" yarıp akıtmak demektir.
 
 
4. Ve mezarlar alt üst olduğu vakit.
4. (Ve mezarlar, alt üst edildiği vakit..) Yâni: Kabirlerin toprakları birbirine karıştırılarak altı üstüne getirildiği içindeki ölülerin hayat sahasına çıkarılacağı gün. "Ba'sire": Toprağı karıktırmak, dağıtmak, alt üst etmek manasınadır,
 
 
5. Herkes neyi ileri sürmüş ve neyi geriye bırakmış olduğunu bi-lir.
5.     İşte o hâdiseler vâki olduğu zaman, haşr ve neşir gününde (Herkes) amel adına (neyi ileri sürmüş ve neyi geriye bırakmış olduğunu bilir.) Dünyada iken yapmış olduğu hayır ve şer adına ne varsa hepsini hatırlar durur. Bu ilâhî beyanda insanlık için büyük bir uyanma dersi veriyor, insanları ibâdet ve itaate teşvik edip günahlarından men etmekte ve sakındırmaktadır. Artık her insan o âkibeti düşünerek hareket tarzını ona göre tanzim etmelidir.
 
 
6. Ey insan!. Seni o kerîm rabbine karşı ne şey aldattı.
6.    (Ey insan!.) Ey kendi yaradılışını, hayat gayesini düşünmeyen her hangi bir gafil, âsi kimse!. (Seni o Kerîm, Rabbine karşı ne şey aldattı!.) Ne için kudret ve yardımıyla varlık alanına geldiğin ve o kadar nimetlerine nail olduğun Yüce Yaratıcı'nı düşünerek ona ibâdet ve itaatte, bulunmuyor ve şükür etmiyorsun, isyana, inkâra cür'et ediyorsun!. O Yüce Mabudun keremi bol olduğu gibi kahr ve cezası da, isyankârlar hakkındaki azabı da muhakkaktır.. Bu hususu da düşünmeli değil misiniz?
 
 
7. O Rabbin ki: Seni yarattı, sonra seni düzeltti de dengeli bir halde kıldı.
7. Evet. (O) Kerîm Rabbin (ki seni yarattı) seni yokluktan varlığa çıkardı, (sonra seni düzeltti) sana sağlam, muntazam organlar verdi (de dengeli bir hâlde kıldı.) Bütün uzuvlarına bir denge verdi, yaratılışını, boyunu güzel bir ölçüye tâbi tuttu.
 
 
8. Dilediği her hangi bir surette seni terkip etti.
8.     Evet.. Ey insan!.. O Kerîm Yaratıcı (dilediği her hangi bir şekilde seni terkip etti.) Seni en güzel bir suret olan insan suretinde yarattı, erkeklik veya dişilik gibi bir mahiyette bulundurdu ve seni bir ebedî hayata aday kıldı, artık bütün bu nimetleri, bu gayeleri düşünüp de o Kerem Sahibi Yaratıcıyı birleyip, kutsayıp şükranda bulunmalı değil misin?
 
 
9. Hayır hayır.. Siz belki dini yalanlıyorsunuz.
9. (Hayır hayır.) Bir çok insanlar, vazifelerini bilmiyorlar, şükür vazifesini yerine getirmiyorlar, bilakis inkarcı hareketlere cür'et ediyorlar.
Artık öyle kimseler, Allah'ın keremine değil, Allah'ın kahrına lâyık bulunmuşlardır, işte o gibi kimseleri red için Cenab-ı Hak buyuruyor: (Siz) o isyankâr kimseler!. (Belki) Daha büyük cinayetlere cür'et ediyorsunuz, hattâ (dini yalanlıyorsunuz.) Kıyametin vukuuna, orada mükâfat ve cezanın olacağına inanmıyorsunuz. İnkarcı ve fâsıkca bir hâlden ayrılmıyorsunuz. Artık siz, Allah'ın keremine nasıl lâyık olabilirsiniz?. Alemlerin Rabbi'nin lütuf ve keremi yarın âhirette müminler hakkında tecelli edecektir, kâfirler ve azgınlar ise her hâlde azap görüp lâyık oldukları cezalara kavuşacaklardır.
 
 
10. Ve şüphe yok ki: Sizin üzerinizde bekçiler vardır.
10. (Şüphe yok ki:) Ey insanlar!. (Sizin üzerinizde) h af az a melekleri adiyle (bekçiler vardır.) Bütün yaptıklarınızı amel sahif elerinize yazmaktadırlar.
 
 
11. Çok değerli yazıcılar vardır.
11. Evet.. (Çok değerli) Allah katında büyük mertebelere sahip (yazıcılar vardır.) Onlar, sizin bütün fiil ve hareketlerinizi kayıt ve tesbit etmektedirler.
 
 
12. Ne yapmakta olduklarınızı bilirler.
12.       Evet.. O mübarek melekler, ey insanlar!. Sizin (Ne yapmakta olduklarınızı) görür (bilirler.) Onları amel defterlerine kaydederler. Sizin hiç bir fikir ve düşünceniz onlarca bilinmemiş olamaz. Artık bu hakikati de düşünüp hâlinizi düzeltmeye çalışınız, dindarca ve, faziletli bir hâlde yaşamaya gayret ediniz ki: Allah'ın keremine lâyık olabilesiniz.
 
 
13. Şüphe yok ki: Takva sahibi zatlar, hoş nimetler içindedirler.
13.      Bu mübarek âyetler de Allah'ın keremine kimlerin kavuşacaklarını ve Rabbin azabına kimlerin uğrayacaklarını bildiriyor. Ve bir ceza günü olan kıyametin pek büyük varlığını ancak Yüce Yaratıcı bilip kullarına bildirilmiş olduğunu ve o gün de kimsenin kimseye ilâhî bir izin olmadıkça fâide vermeyeceğini beyan buyurmaktadır.
Şöyle ki: İnsanların amellerini tesbit ve yazma neticesinde sevap ve cezaya lâyık olanlar, belirlenmiş olurlar. Artık (şüphe yok ki: Takva sahibi zâtlar) sahih bir imân ile, güzel amel ile vasfılanmış ve günahlardan kaçınmış bulunanlar (hoş nimetler içindedirler.) Kendilerini cennetin ebedî nimetleri kuşatmış olur.
 
 
14. Ve muhakkak ki; kötüler de yakıcı ateş içindedirler.
14.    (Ve muhakkak ki: Facirler de) Küfür ile, münafıklıkla vasıflanmış olan isyankârlarda (yakıcı ateş içindedirler.) Onlar da cehenneme atılmış, orada ebedî bir azaba tutulmuş bulunurlar.
 
 
15. Ceza günü oraya yaşlanacaklardır.
15. Evet.. O suçlular (Ceza günü) yevmi kıyamette (oraya) o cehennem ateşine (yaşlanacaklardır.) O azap mahalline atılarak orada ebediyen yanıp yakılacaklardır.
 
 
16. Ve onlar, ondan ayrılacak değildirler.
16.    (Ve onlar) O ebedî surette cehennemlik olanlar (ondan) o cehennemden (ayrılacak değildirler.) Onlar, cehennemin azabından hiç ayrılamayacaklardır, ondan kaçıp saklanamayacaklardır. Devamlı olarak cehennemde kalarak azap göreceklerdir.
 
 
17. Ceza gününün ne olduğunu sana ne şey bildirdi!.
17. O kıyamet günü ne kadar mühimdir. Ne kadar büyük bir heybete sahiptir. O (Ceza gününün ne olduğunu sana ne şey bildirdi?) O ne kadar muazzam bir gündür. Ne enteresandır       ki: Ey insan!. Sen ondan gafil bulunuyorsun, o müthiş günü düşünüp durmuyorsun. Halbuki o günü düşünüp titremek, o gün için hazırlıkta bulunmak içabeder.
 
 
 
18. Sonra ceza gününün ne olduğunu sana ne şey öğretmiş oldu..
18. Evet.. O gün ne kadar düşünülmeğe lâyıktır. (Sonra) O (Ceza gününün ne olduğunu sana ne şey öğret mi; oldu?.) Onun şiddetini, ebediyetini tamamıyla takdir etmek insanlığın anlayış kapasitesinin üstündedir. O her düşüncenin ötesinde bir yüceliğe ve heybete sahiptir. Artık onun o azametini ve onun o pek ateşli vasfını ve ebediyyen devamını düşünerek onun felâketinden kurtuluşa vesîle olan sahih bir itikat ile, güzel güzel ameller ile vasıflanmaya çalışmak lâzım gelmez mi? Yalnız Allah'ın azabını gerektirecek fena hareketlerden kaçınmalıdır... İnsan için kurtuluş vesilesi bundan ibarettir.
 
 
 
19. O günde hiç bir şahıs, bir şahıs için bir şeye sahip olamaz. O günde emir, ancak Allah'a mahsustur.
19. (O günde) O ceza zamanında (hiçbir şahıs bir şahıs için bir şeye sahip olamaz.) Herkes kendi nefsini düşünür, kendi derdiyle uğraşır, kendisine bir zararı dokunmasın diye kendi yakınlarından, kendi çoluk çocuğundan bile kaçınır (o günde emir, ancak Allah'a mahsustur.) O kıyamet gününde kimse kimseyi koruyamaz, Allah'ın izni olmadıkça büyük makam sahipleri bile diğer müminler hakkında şefaatte bulunamazlar. O günde genel olarak emir, bütün kâinata hâkim olan Allah - ü Teâlâ, Hazretlerine aittir. Artık o ebediyet âlemini düşünmeli daha dünyada iken hayatı tanzime çalışmalı, doğruluktan, dini hükümlere riâyetten ayrılmamalıdır ki: O âhiret âleminde ebedî selâmet ve saadete kavuşmak nasip olsun. Hak Teâlâ Hazretleri cümlemize muvaffakiyetler ihsan buyursun âmin.
 
 
  Bugün 34 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol